ETKİNLİKLER

ETKİNLİKLER

Toplantı: YENİ OYUN: İRAN’IN NÜKLEER POLİTİKASI

ETKİNLİK HAKKINDA

İstanbul SBF mezunu Yavuz Cankara ile kitaplaştırılan yüksek lisans tez çalışması üzerine 23 Aralık

İstanbul SBF mezunu Yavuz Cankara ile kitaplaştırılan yüksek lisans tez çalışması üzerine 23 Aralık 2005 tarihinde dernek merkezimizde bir söyleşi gerçekleştirdik. “Yeni Oyun: İran’ın Nükleer Politikası” konulu söyleşiyi mezunuz Figen Taşkın yönetti.

“İran’ın enerji politikası” konusunu neden yüksek lisans tezi olarak seçtiniz?
Kamu Yönetimi bölümünden 2001 yılında mezun oldum. Gebze İleri Teknoloji Enstitüsü Milli Güvenlik Stratejileri bölümünde yüksek lisansa başladım. O dönemde 11 Eylül sonrası ABD’nin Irak operasyonu oldu ve üç ülke ön plana çıktı: Afganistan, İran ve Irak. Ve daha sonra Kuzey Kore ve Suriye… Hem komşumuz olması, hem de Türkiye’yi yakından ilgilendirmesi bakımından “İran’ın enerji politikası” konusunda çalışmayı tercih ettim.

İran’ın şu anda enerji rezervleri ne durumda?
Dünya petrol rezervlerinin % 9’u İran’da bulunuyor. Dünya doğalgazının %15’nin de orada olduğu söyleniyor. Enerji rezervleri kendine yetiyor ve ihraç edebiliyor. OPEC üyesi, fiyatları belirlemede kritik bir ülke. 70 milyonluk nüfusu var. Enerji açığı yok ve fazlası var. Ekonomisinin büyük bir kısmını bu fazlalığı satarak ayakta tutuyor.

İran neden nükleer güç elde etmeye çalışıyor?
İran’ın nükleer çalışmaları 1967’ye dayanıyor. Soğuk savaş döneminde, ABD’nin Sovyetleri, dört Müslüman ülke Afganistan, Pakistan, Türkiye ve İran ile birlikte alttan çevreleyerek “Yeşil Kuşak” oluşturma hedefi var. İran’da 74’te ilk nükleer reaktörün temeli atılıyor, iktidarda ABD’nin desteklediği Şah var. 79’da İran İslam Devrimi oluyor. Bu dönemde, ABD’nin NATO içindeki tek yanlı politikalarına Fransa başkaldırıyor. Humeyni Paris’ten İran’a geçmiştir. ABD’nin Ortadoğu politikalarına karşı çıkan Fransa, İran’da bir rejim değişikliğini kendi açısından yararlı bulup Radikal İslam’ı destekledi. İslam Devrimi sonrası İran’ın nükleer çalışmalarına ara verdiği görülüyor. İran-Irak Savaşı’nda Irak’ın kendisine karşı nükleer silah kullanmasından sonra kimyasal ve nükleer silaha sahip olmak istiyor. Düşman ilan ettiği İsrail’de, İsrail tarafından kabul edilmemiş de olsa, 200’ün üstünde nükleer başlık olduğu söyleniyor. Bu birincil etmen. Komşusu Pakistan’da da nükleer bir güç var. Bu ikincil etmen. Hindistan’da da nükleer silah var. “İslam Dünyası’nın liderliğine oynuyorsam, bu gücü elde etmeliyim. Sahip olmazsam, yok olmaya mahkumum.” diye düşünüyor. İran’ın kendi içinde de handikapları var. İran Şiiliği Fars temelli ancak araştırmalara göre İran’da % 24 oranında Azeri Türk ve % 7 civarında Kürt olduğu görülüyor. Şah zamanında İran’da yaklaşık 23 reaktör kurma planı var. 90’dan sonra Humeyni nükleer reaktörlere yönelik yeniden yapılanmaya gidiyor. Şimdilerde İran’da hafif reaktör inşaatının %80-90’ı bitmiş ve üretime geçmek üzere. İsfahan ve Natanz’da da nükleer araştırma merkezleri var.
İran nükleer tesisleri “barışçıl amaçlarla” kullanacağını söylüyor. Atom Bombası atıldıktan sonra, 1967’de dünyada nükleer silahların yaygınlaşmasını önlemek için İrlanda’nın öncülüğünde “Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması (NPT)” imzalandı. Bu anlaşmada “O güne kadar nükleer silah kullanmış ülkeler dışındakiler nükleer silah elde edemez” şeklinde bir yaklaşım var. O güne kadar sahip olanlar ise, Çin, Amerika, Rusya, İngiltere ve Fransa. İran da bu anlaşmayı imzalayan ülkelerden biri. Hindistan ve Pakistan bu anlaşmayı imzalamadı. Anlaşma dışında kalarak nükleer silahlarını geliştirdiler ve denediler. İran’ın Amerika ve İsrail karşıtı politikaları, “acaba İran bir nükleer güç olursa, Batı’ya karşı saldırır mı?” düşüncesini beraberinde getirdi. İran bunu destekleyici söylemlerde bulundu. Menzili 2500-3000 km’yi aşan füzeler geliştirdi. Örneğin Uranyum zenginleştirildiğinde nükleer bomba yapımında birincil maddedir. İran’ın nükleer reaktör kurup uranyumu zenginleştirmesi ABD tarafından tehdit olarak algılanıyor.

ABD’nin olası bir İran operasyonuna neler neden olarak gösterilebilir?
Mart ayındaki seçimler muhafazakarların galibiyeti ile sonuçlandı. ABD’nin tansiyonu yükselterek muhafazakarların galibiyetine neden olduğu söyleniyor. Muhafazakar lider seçildikten sonra “İsrail Alaska’ya gitsin, Yahudi soykırımı olmadı, İsrail’i yok etmemiz gerek” şeklinde açıklamalar yaptı. Bunlar ne İran ne de İslam dünyasına yararı olan söylemler değil, sadece kendi tabanına hoş gelebilecek söylemler. Bu durum, ABD’nin İran’a saldırısını meşrulaştırabilir ve İran’ın “terörist ülke” konumunu güçlendirebilir. ABD, Irak operasyonunda “nükleer, kimyasal, biyolojik silahları var” dediği gibi, İran için de benzer gerekçeleri kullanabilir. İran’da esecek sert bir rüzgar, “İsrail’e saldırabiliriz. İsrail’i yok etmek gerek” diyen bir devlet başkanı, ABD’nin olası İran operasyonunu tetikleyebilir. “Büyük Ortadoğu Projesi” ile “demokrasiyi getirme ve özgürlük savaşı” olarak nitelendirdiği operasyonu başarırsa, ABD’nin önümüzdeki birkaç yıl içinde önce Suriye sonra da İran’a girme ihtimali söz konusu olabilir. Irak’ta Amerikan üsleri var, Kerkük’te en büyük üs kuruluyor. Afganistan, Gürcistan, Azerbaycan ve Türkiye’de de üsleri bulunuyor. Basra Körfezi’nde Amerikan donanması var zaten. İran dört taraftan kuşatılmış şekilde. Irak’ta olduğu gibi, ABD çıkarları İran’ın kaderini de etkileyecek gibi görünüyor.

İran’daki enerji rezervinin ABD’nin olası İran operasyonunda ne kadar etkili olduğunu düşünüyorsunuz?
Güney Amerika’daki gelişmeler ve yükselen bir Çin, ABD’nin dünya hakimiyetini 20-25 yıl içinde sarsacağa benziyor. Enerjiyi kontrol eden söz sahibi olmaya devam edecek. 90 sonrasında Orta Asya’daki kaynağa hiçbir güç tek başına hakim olamadı. Bugün ABD, Türkmenistan’dan Özbekistan’a kadar tüm askeri üsleri ile, enerji ve yer altı zenginlikleri bakımından dünyanın merkezi olarak bilinen Orta Asya’ya girmiş durumda ve bölgeyi kontrol altına almaya çalışıyor. ABD 11 Eylül’den sonra inişe geçti. Güç kaynaklarını kontrol etmezse, yaklaşık 50 yıllık bir süreçte çözülebilir. Petrol fiyatları yükseliyor, “ulus devlet”in ne olacağı tartışılıyor. Avrupa, “Avrupa Birleşik Devletleri” olma yolunda siyasi tek bir devlete doğru gidiyor. İran Avrupa pazarına açık ama ABD pazarına açılmamış tek coğrafya. Güney Amerika’da Şavez’e başarısız bir darbe girişimi var, çünkü ABD petrolünün % 25’ini Venezüella’dan karşılıyor. Petrol millileştirildi ve Amerikan şirketleri büyük zarar gördü. 1981’de İsrail, Irak’ın kurmakta olduğu nükleer tesisleri hava operasyonu ile bombaladı. İsrail bugün “gerekirse İran’a da havadan saldırı düzenleyebiliriz” diyor. ABD son dönemde oluşan Amerikan karşıtlığını yıkmak adına İsrail’i İran’a karşı bir operasyonda kullanabilir. Nükleer tesisler vurulabilir. “Ben vurmadım, karşı savunma olarak İsrail vurdu” diyebilir.

ABD’nin İran’ın nükleer enerjiyi “barış dışı” amaçlarla kullanacağı düşüncesinin doğru olduğu düşünülürse, bu nasıl bir senaryoya bağlanabilir?
AB, ABD’nin İran’a girmesini ve bölgenin tek hakimi olması istemiyor, arabulucu rolü oynuyor. İran AB ile bir protokol anlaşması imzaladı. Anlaşmaya göre, İran nükleer tesislerini uluslararası denetime açacak. Ancak İran bir ileri bir geri adım atıyor, AB ile ipler bir kopuyor, bir yeniden bağlanıyor. ABD’nin haklı olduğunu düşünürsek, bir senaryoya göre; İran çok gizli bir tesisinde atom bombası üretiyor. İran buna dayanak olarak da şunu söyleyebilir: “Kuzey Kore’de nükleer bomba var ama ABD Kuzey Kore’ye aynı baskıyı uygulayamıyor. Biz bu süre içinde nükleer bombayı yaparsak, bize de saldıramaz. Nükleer silah kullanabileceğim coğrafyada en yakın ülke İsrail ve ABD İsrail’i böyle bir tehlikeye atmaz. Muhafazakar kesimin bir ileri-bir geri politikalarının bir nedeni de bu olabilir. “Nükleer Silahları Önleme Anlaşması”nda bağlayıcılık yok, 3 ay öncesinden bildirimle çıkabiliyorsunuz. “Ben çıkıyorum, nükleer reaktör kurma hakkım var, barışçıl amaçlarla tüm dünya kuruyor, ben niye kuramıyorum? Ne gibi bir düşmanca tutumum olabilir? 50 yıl içinde doğal gaz ve petrol rezervlerim bitecek, bir şekilde bunu ikame etmeliyim.” diyebilir. Ve önümüzdeki 1 yıl içinde İran “nükleer bomba yaptım” diye çıkabilir. Tüm bu gelişmeler dünya barışı ve Türkiye’nin güvenliği için ciddi riskler ihtiva etmektedir.

Yazı: Aslı DEDE ’92 - F. Müge Bekaroğlu OKAN ’92
Fotoğraf: F. Müge Bekaroğlu OKAN ’92

Paylaş :